Hayatın kendisi bir şifreymiş meğer

  • Ana Sayfa
  • Hayatın kendisi bir şifreymiş meğer
Hayatın kendisi bir şifreymiş meğer
Eski uygarlıklar birbiri ile nasıl anlaşırlardı? Binlerce yıl önce mağaralara çizilen figürlerin anlamları nedir? Abone ol

Dedelerimiz uydular, meterolojik veriler olmadan yağmurun yağacağını nasıl anlıyordu? Körlerin kullandığı altı harf alfabesi nasıl anlaşılabiliyor?... Paul Lunde'nin ülkemizde NTV Yayınları'ndan çıkan kitabı, buna benzer birçok soruyu tek bir başlık altında topluyor: Şifreler. Günlük hayatımızın her anında belli mesajlarla hareket ettiğimize dikkat çeken yazar, kitabında bunun geçmişte de böyle olduğunu söylüyor.

Şifreler Kitabı alfabeler ve sayı sistemlerinden gizli tarikatların kullandığı özel şifrelere kadar belki de hiç farkına varmadığımız geniş kapsamlı mesajları içine alıyor. Kitabın önsözünde modern insanın artık yağmur yağıp yağmayacağını ve iz sürme gibi becerileri kaybettiğini söyleyen yazar, günlük hayatı devam ettirebilmemizin her yerimizi çevreleyen tabelalar, reklam panoları, acil çıkış kapıları, karayolu işaretleri gibi bir sürü şifreyi doğru deşifre edebilme yeteneğimize bağlı olduğunu söylüyor. Geçmişte şifreler gerekliydi belki, günümüzde buna ne gerek var diyorsanız şifrelerin hayatımıza nasıl yerleştiğine birlikte göz atalım:

Dünya, şifrelenmiş bir metin

Geçtiğimiz haftalarda yaşanan sel felaketinin tabiatı tahrip etmemiz sebebiyle gerçekleştiğini hepimiz sık sık duyduk. Bu, bir nevi akarsuların ve yağmur bulutlarının şifrelerini a trapianto di capelli in turchia nlayamamanın ağır faturası ya da önemsememenin bir sonucu. Heyelan ve çığ gibi afetler de bu şifreleri yeterince okuyamamaktan ileri geliyor. Hatta gemicilere eğitimleri sırasında ilk öğretilen şey, fırtınanın yahut yağışın durumunu bulutlara bakarak kestirme becerisi dersek tabiatın şifrelerinden neyi kastettiğimiz yeterince anlaşılabilir. Doğada hayatta kalmak bazen bu şifreleri doğru okumaya bağlıdır.

İkinci örneğimiz alfabe. Harflerin sandığımızdan daha fazla şifre değeri var kitaba göre. Her toplum kendine özel alfabelerle konuşmalarını yazıya aktarmayı deniyor. Bu alfabelerin her biri ise kendi içinde bir şifreler bütünü; yani sadece o dili bilenlere kendini açan bir şifre. Antik çağlarda çivi yazısı, hiyeroglif gibi kaybolmuş yazıları çözenlerin dil bilimcilerden çok, şifre çözümcüler olduğunu bilmek yazının aslında bir şifreleme metodu olduğunun kanıtı.

Sayısal sistemlerin gelişimi de şifreleme metotları içine dahil edilebilir. Çünkü her çağda her toplumun kendine has bir hesaplama şekli var. Bugün kullandığımız ondalık basamak sistemi aslında Hindistan'dan Araplara, oradan da Batı'ya doğru yayılmış. Ondalık sistemin varlığı parmaklarımızla hesaplamaya dayandırılırken Mayalar 20'lik sayı sistemleri ile bu ezberi bozanlardan. Mezopotamya'da Sümerler ve Babiller ise 60 tabanlı sistemi kullananlardan. Sonuç itibarıyla sayı deyip geçmemek lazım; hepsi hesabı şifrelemenin bir yolu.

Şifre dediğin bir şeyler gizler

Şifrelerin en cazibi ise gizli topluluklara ait olanları. Hıristiyanlığın yasak olduğu ilk dönemlerinde inancını gizlemek zorunda kalan dindarların ancak kendilerinin anlayabileceği işaretleri barındıran gizli haç, Roma Karesi, ekmek ve şarap gibi kavramlar bu tür şifrelerin en güzel örneği. Kabala ve Farmasonların işaretleri de somut örneklerden. Hatta 1 doların üzerindeki her şeyi gören göz piramidi Amerika'nın mührü olmakla birlikte bir Farmason işareti olarak biliniyor.

Issız bir yerde kaybolduğunuzda yapmanız gereken şey dünyanın her yerinde aynıdır: Yardım çağırmak. Ama dünyanın her yerinde geçerli olacak bir yardım çağırma metodunu bilmiyorsanız işiniz zor. S.O.S sinyalleri dediğimiz evrensel yardım kodları bayraklarda da aynıdır. Gemilerin işaret fişekleri de bu konudaki örneklerden. Her fişek ayrı bir koda sahip olduğu gibi her bayrağın da karşılaşılan gemiye vereceği belirli mesajlar var. Bunlar 'Uluslararası Denizcilik Kodu' diye biliniyor.

Savaşların kaderi şifrelere bağlı

Şifre ve deşifre işlemlerinin en önemli olduğu yer, savaş. II. Dünya Savaşı'nda Polonya'nın Almanya'ya ait meşhur Enigma şifresini kırması efsanesi ise dilden dile dolaşan olaylardan biri. Öyle ki savaş kazandıran şifreleme yöntemleri bir anda karşı tarafın eline ölümcül bir koz olarak geçebilir.

Matematik derslerinde öğrendiğimiz işaretler de aslında şifrelemenin en somut örneklerinden biri. Evrensel matematik dilinde her matematikçi tarafından bilinen toplam, sonsuz, orantılılık, doğal sayı, gerçek sayı ve kümeler teorisi, matris gibi işaretler dünyanın her yerinde işlevselliğini koruyan şifrelerden.

Kilimin dilinden anlayan okur

Türkiye denince akla gelen en önemli objelerden biri el emeği göz nuru kilimler. Kimisi seccade kimisi duvar süsü olan kilimlerin üzerine işlenen her nesnenin de kendi içinde şifreleri mevcut. Neler mi? Örneğin kilimlere işlenen stilize evcil hayvan desenleri geleneksel kabile yaşamının canlılığını gösteriyor. Kilimlerdeki ibrik Müslümanlara ibadetten önce temizlenmeyi anımsatıyor, 'svastika' adlı bir desen ise Asya'nın büyük bölümünde şans sembolü sayılıyormuş.

Batı toplumlarında daha çok Viktoryen dönem resimlerinde karşılaştığımız gizli ahlakî mesajlar da şifre sayılıyor. Bu resimlerin içinde bulunan her bir nesne ve bunların duruş şekli; insanların hareketleri, giyim tarzları ve duruşları kendi içinde mesajlar taşıyor. Bu mesajları anlamak içinse tabii ki o toplumu ve dönemi iyi bilmek gerekiyor.

'Elinizdeki kitap hayatınızı değiştirebilir.' diyor yazar önsözün sonunda. Bunun bir kitap için oldukça iddialı söz olduğu aşikâr. Fakat Şifreler Kitabı'nın önsözündeki bu cümle bile sizi bu kitaba göz atmaya sevk edebilir. Nitekim buna değecektir de. (Yusuf Gündüz)



Kategori : MAGAZİN