KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 'tarihi' bir sırrını açıkladı.
Radikal Yazıişleri Müdürü Erdal Güven'in 'nehir söyleşi' formatında yazdığı kitapta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 'tarihi' bir sırrını açıkladı. Buna göre Talat, 1983'te KKTC'nin bağımsızlığı için partisinde yapılan oylamada 'hayır' oyu kullanmış. "Bana göre karar hesapsızdı, akılcı değildi" diyen Talat, KKTC'nin bağımsızlığının ilan edildiği gün de ağlamış...
Radikal gazetesinde yayımlanan haber şöyle:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bundan tam 26 yıl önce, partisinde KKTC’nin bağımsızlık ilanına ilişkin yapılan oylamada, ‘hayır’ oyu vermiş.
Dahası, Cumhuriyetçi Türk Partisi’ndeki (CTP) oylama bir oy farkla, ‘Evet’ çıkınca Talat, eve gidip ağlamış, hayatında ilk defa... Talat’ın ‘sır’rı, Doğan Kitap’ın yayımladığı ‘Adam, Talat’ın Kıbrıs’ı’ adlı kitapta yer alıyor. Radikal Gazetesi Yazıişleri Müdürü Erdal Güven’in Talat’la gerçekleştirdiği ‘nehir söyleşi’ formatındaki kitap, Talat’ın hem çocukluğundan evliliğine insani yanını, hem de idealist bir politikacıdan pragmatist bir cumhurbaşkanına siyasi kariyerini ele alıyor.
Kitaptaki en ilginç bölümlerden biri, Talat’ın 15 Kasım 1983’ten, yani KKTC’nin bağımsızlık gününden bir gün önce yaşadıkları. Söz konusu bölümden satırbaşları şöyle:
“Tartışmalar yoğun biçimde sürüyordu. CTP sık sık bildiri yayınlıyor, ‘Ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır’ diye. 14 Kasım gecesi saat 24 gibi CTP Parti Meclisi toplantıya çağrılıyor. Toplantıdan önce Denktaş, ‘Yarın KKTC’yi ilan edeceğiz. Devletin kuruluşunu reddeden bir parti kapatılır’ diyor. Saat taa 5’e kadar tartışıyoruz. Sonuçta oylama yapılıyor. Bir oyla, 13’e 14 oyla KKTC’nin ilanına onay kararı çıkıyor.
Ben tabii ‘Hayır’ oyu kullandım o zamanki şartlarda. Dahası büyük mücadele verdim ‘Evet’ çıkmaması için. O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez... CTP nasıl böyle olur diye. Beni en çok üzen tutarsızlıktı. ‘Hayır’ demeliydik. Sonra ceremesi neyse öderdik.
BUGÜN DE AYNI GÖRÜŞTEYMİŞ
Talat, bugün de aynı görüşte olduğunu da saklamıyor:
“KKTC’yi ilan etmek kadar yanlış bir hareket yoktu. O zamanın uluslararası konjonktüründe Türk tarafı aleyhine ters tepeceği aşikârdı. Çünkü Kıbrıs Türk Federe Devleti pekâla vardı. Türk tarafı, milliyetçi galeyanla k İstanbul temizlik firması endi bindiği dalı kesecek cinsten bir karar aldı. Hem Kıbrıs Türk halkı zora sokuldu, hem Türkiye dünyada çok ağır baskılarla karşılaştı. Hesapsız bir hareketti, akılcı değildi.
Bugüne gelelim. Kıbrıs Türk halkı çözüm istiyor, AB’yi istiyor, o yüzden beni göreve getirdi. Varsayın ki KKTC bütün dünya tarafından tanındı. Eski zamanlardaki gibi taksim olamaz ki artık. Ne olur? Federasyon olur. İki toplumun imzasıyla değil, iki devletin imzasıyla kurulur federasyon. Sonuç değişmez. Hatta o federasyonu kurarken çok daha rahat olmaz mıyız? Oluruz. Nihai sonuç, hedeflenenden farklı olmayacak ki! Yine federal bir Kıbrıs’a ulaşmış olacağız.’
AKP olmasaydı
Kitaptan çarpıcı satırbaşları şöyle:
AKP Türkiye’nin Kıbrıs politikasını değiştirmeseydi ne ben bu koltukta oturuyor olurdum ne de Annan Planı bırakın kabul edilmeyi oya bile sunulabilirdi. Düşünsenize ben 2000 yılında da seçime katılmıştım ve yüzde 10 oy almıştım. Beş yıl sonra ise yüzde 56’ya yakın oy topladım. Tabii bizim kendi özelimizde o günün egemen olan koşullarını da unutmamak lazım. Kıbrıs Türk halkının demokratik isyanı, ona öncülük edecek siyasi hareket olarak, parti olarak CTP’yi seçiyordu.
Denktaş analizi
Denktaş eskiden beri marjinal görüşteydi. Bugün bu tutumu açığa çıktı. Aşırı milliyetçi kesimi temsil ediyor. Denktaş bir dünyalı gibi düşünmez. Dünyayla içli dışlı bir Türklük düşlemez. Şimdi faşizan diyebileceğimiz küçük marjinal grupların gazetelerinde televizyonlarında sanki başka bir gezegende yaşıyormuşçasına yargılarda bulunuyor.
Biz (Şubat 2004’te kritik zirve için) New York’a vardığımız gün heyet olarak bir yemek yedik. O yemekte çok ilginç bir şey oldu. Denktaş, yine vatan, millet, sakarya edebiyatına başladı. Bunun üzerine Uğur Ziyal (dönemin Dışişleri Müsteşarı) söz aldı ve “Kusura bakmayın başkan ama, benim aldığım talimat, masadan kalkılmamasıdır” dedi. Sonradan Abdullah Gül (dönemin Dışişleri Bakanı) bana o talimatı bizzat kendisinin oturup yazdığını söyledi Uğur Ziyal’e.
Söyleyin bakalım
Bana “Yeni Denktaş” denmesi, Güney Kıbrıs’ta çözüm istemeyen Kıbrıslı Rumların çözümsüzlüğün sorumluluğunu, çözüme “Evet” demiş Kıbrıslı Türk lidere fatura etme gayretinden kaynaklanmaktaydı. Bizde de özellikle sol marjinal çevrelerde de kullanılmış bir eleştiridir. Rum tarafının söylemlerinin bizim kuzeyde de etkisi olmuştur basın yoluyla, sürekli tekrarlanır. Denktaş’a benzemişim! Söyleyin bakalım, Talat’ın çözüm istediğinden kuşkunuz var mı?
Kosova’nın yaptığını...
KKTC bütün uğraşlara rağmen bırakınız tanınmayı, tanınmanın telaffuz edilmesini bile başaramadılar. Bir de Kosova örneğine bakın. Kosova adım adım, dünyayla uyum içinde, en azından dünyanın bir kısmıyla uyum içinde yürüdü ve sonuçta bağımsızlığını ilan ettiğinde bazı ülkeler tanıdı. Kosova’nın iki üç yılda yaptığını biz 30 yılda yapamadık. Çünkü biz dünyaya meydan okuyarak bu işi başaracağımızı hesapladık.
Hedefim Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüme varılmasını sağlamak, buna katkıda bulunmak. En zor günlerde bile bunu düşlerdim. Öyle bir gücüm olsun, öyle bir kadrom, öyle bir partim olsun ve bu sorunu çözsün.
Çatışma olmaz diyemem
Kıbrıs’ta iki toplum arasında bir çatışma ihtimali bugün çok zayıftır. Ama kesinlikle olmaz diyemem. İşgal ordusu olarak görürsen sen karşıdaki orduyu, bu ihtimal her zaman vardır. Çünkü işgal ordusuna karşı kurtuluş savaşı vermek mubahtır, hatta vatanseverliktir.
Umutlu ve temkinli
Yeni görüşme süreci öncekilerden farklı. ‘Daha umutlu musunuz’ diye sorarsan, evet kesinlikle daha umutluyum ama aynı zamanda temkinliyim. Hristofyas çözüm ister mi ister ama makul bir çözüme, bizim de kabul edebileceğimiz bir çözüme “Evet” der mi, bundan emin değilim. Henüz emin değilim.
BM müdahil olmalı. Başka yolu yok. Çünkü bizim kendi aramızda her konuda anlaşmamız mümkün değil. BM’den de önce Türkiye ve Yunanistan müdahil olmalı. Çünkü iki ülke, iki toplumdan daha büyük düşünebilir. Kendi çıkarlarını da hesaba katarak... Biz yapamayız bunu. Sonra da BM girmeli devreye.
Bir ilki başardık
Hristofyas’la yürüttüğümüz ilk tur görüşmelerin Türk tarafı açısından oldukça başarılı geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Uzlaşmaya vardığımız konular ve uzlaşmaya yakınlaştığımız konular ve farklılıklarımız tespit edilerek, toplam 30 ortak metin hazırlandı. Bir ilki başardık. Bu çok önemli bir başarı.
Türkiye direnmeli
‘Limanlar meselesi’ bir pazarlık kozudur Türkiye için. Bana göre direnmeli Türkiye sonuna kadar. Bu konuda haklı değil AB. Çünkü kendi sözlerini yerine getirseydi, sonra Türkiye’den isteseydi bu açılımı, haklı olabilirdi. Dolayısıyla AB bulsun çözüm yolunu.
Beni en çok yaralayan...
Çok şey var beni yaralayan. Fakat benim en fazla canımı sıkan, yalan yanlış ya da çarpıtılmış iddialarla barış çabalarında samimi olmamakla suçlanmam. Aslında siyaseten ayrılıkçı bir politika güttüğümün, esas vizyonumu yerine getirmediğimin, tam tersi bir hedefi gözettiğimin iddia edilmesi.
‘Mehmet Ali vesaire vesaire’ derlerdi bana
Benim buradan mezuniyetimde adım Mehmet Ali Mustafa Talat’tı. Mehmet Ali benim adım, Mustafa Talat Ahmet babamın adıydı. Annesi babamı Mustafa diye, babası Talat diye çağırırdı. Üniversiteye gidince arkadaşlar başladı dalga geçmeye tabii. Ama daha kötüsü hocalar da... ‘Mehmet Ali vesaire vesaire’ derlerdi bana. Geldim Girne’ye yaz tatilinde, elimi Kuran’a basıp, ‘Vallahi vallahi, billahi billahi’ diyorum, tabii Rum yaptırıyor bunu ve adımı değiştiriyorum. Kurtuldum ‘vesaire vesaire’den.
Babam avukatları çok severdi. Denktaş’ı da çok akıllı bulurdu. Cesur, kahraman görürdü. “Gün gele Mehmet Ali, Denktaş’ın yerini alacak” dermiş. Tabii rakipten çok onun gibi olacak anlamında... Arkadaşlarım, bana laf atınca “Kel Mehmet Ali” diye şöyle dediğini ben de hatırlıyorum babamın: “Ne var be kel olduysa. Akıllı adamlar
kel olur. Bak Atatürk kel, Denktaş kel, Mehmet Ali kel” Denktaş’a öyle bir sempatisi vardı işte.
Erdoğan: Talat zındık yahu!
AK Parti’nin iktidara gelmeden önce bazı ilerici aydınlarla çalıştığını biliyorduk. İçlerinden biri, benden söz etmiş Tayyip Erdoğan’a bir gün. “O zındık yahu” demiş Erdoğan. Yani Allahsız, dinsiz... Bizi hem biliyor, hem bilmiyor o dönemde.
Favorim Sagan
Ben Carl Sagan’ı severim en çok. Bilime müthiş bir bağlılığı var. Öleceği gün bile bilime inanıyor ve inandığını söylüyor. İnsanların anlayacağı şekilde anlatıyor bilimi. Din, dil, ırk farklılıklarının ötesinde insanlığı çok seviyor.
Tamirci başkan
Üniversite dönüşü yağ değirmeminde de çalıştım işsizlikten. Sonra uzan süre buzdolabı tamirciliği yaptım. Şimdi bile oluyor, (‘Bizim dolabı siz tamir etmiştiniz’) diyenler. Bazıları cesaret edemiyor söylemeye ama ben hatırlıyorum çoğunu.
Mantık evliliği
Eşimle ODTÜ’de tanıştık. İkimiz de âşık rolü oynamadık hiçbir zaman. Bizimkisi mantık evliliğiydi! O da öyle der herhalde.
Gemiden dağa
Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi sırasında Türkiye’deydim. Birinci harekât ile ikinci harekât arasında çıkarma gemisiyle çıktım Kıbrıs’a. Denizin ortasında feribottan inip çıkarma gemisine bindik. Annem de yanımdaydı. Annem eve ben dağa!
İçine kapanıktım
Ben aslında içine kapanık ve yalnız büyüdüm. Kardeşim falan da olmadığı için çok yalnızdım hakikaten. Ergenlikte karşı cins benim için erişilmezdi. Yani ne bileyim, bilmediğim, konuşmadığım, dokunmadığım
Kategori : GÜNCEL