Islak imza ve Genelkurmay'ın tavrı yazarların en önemli gündem maddesi haline geldi. Başbuğ'u istifaya davet edenler bile var..İşte önemli kalemlerin "Islak imza" hakkında yaptığı çarpıcı yorumlar:
Mehmet Ali Birand: En kritik kararı Başbuğ alacaktır(Milliyet)
Ben, gelişmelerden son derece rahatsızım. Bir şeyler bilip de saklamıyorum. Lafı ağzımda gevelemeye de çalışmıyorum.
Ortada, bir an önce açıklığa kavuşturulması gereken bir iddia var. Şu soruların da yanıt bulması gerekiyor:
1. İrtica ile Mücadele planı, iddia edildiği gibi Genelkurmay Başkanlığında mı hazırlanmıştır?
2. Eğer içerde hazırlanmışsa, kimler emir vermiştir? Genelkurmay Başkanı’nın haberi var mıdır, yoksa ondan da habersiz mi hazırlanmıştır?
3. Sorumluluk, Genelkurmay Başkanlığını da kapsıyorsa, bir darbe niteliğindeki bu belgeye katılan ve göz yumanlar istifa ettirilmekle mi kalacaklar, yoksa mahkemeye mi verilecekler?
Başbuğ'u istifaya mı zorluyorlar?
Org. Başbuğ, yakın tarihin en talihsiz Genelkurmay Başkanlarından biri oldu. Tanıdığım Başbuğ’un böyle bir plan hazırlanmasını isteyeceğine de , göz yumabileceğine de ihtimal dahi veremiyorum.
Ben hala bu gelişmenin Başbuğ’un dışında, ondan habersiz geliştiğini veya belgenin tümüyle büyük bir dış komplo olabileceğine inanmak istiyorum.
Her iki koşulda da, bu olayın esas hedefinin Başbuğ’u istifaya zorlamak olabileceğini de gözden uzak tutmayalım.
Varsayımları şimdi bir yana bırakalım.
Ortada, neresinden bakılırsa bakılsın, gerçekten vahim bir durum var.
Eğer gerçekten Genelkurmay’da hazırlanmışsa, TSK’ya bir darbe hazırlığı gölgesi düşecektir. Komuta kademesi büyük bir töhmet altında kalacak, istifala Özbek hasta bakıcı r hatta yargılanmaları kadar gidebilecek bir süreç başlayacaktır.
Eğer bu plan dev bir komplo ise ve Genelkurmay dışında hazırlanıp, komuta kademesine gölge düşürmeyi, Org. Başbuğ’u kontrolü kaybetmiş bir 1 inci Başkan gibi göstermeyi amaçlıyorsa, bu defa bambaşka bir sürece girilecektir.
Önce işin özü anlaşılmalı...
TSK’yı kurum olarak hırpalamadan korumak ve kollamak istiyorsak, hiç zaman harcamadan, olayın gerçek yüzünü ortaya çıkarmalıyız.
Bazılarımız, ayrıntılarla uğraşıyor.
Belgenin neden bu kadar geç ortaya çıkarıldığı, neden öncelikle basına sızdırıldığı sorgulanıyor.
Mutlaka bu sorular da önemli, ancak asıl önemli olan, belge’nin orijinalliği, içerde mi dışarıda mı ve kimler tarafından hazırlandığının bulunmasıdır. Bu noktalar kesin şekilde saptanmadığı taktirde, ortadaki kuşku ve töhmet bulutları dağılmayacaktır.
Bu karanlık bulutları da yine ancak TSK kendi kendine dağıtabilir. Org. Başbuğ da, bu konuda en güvenilecek isimdir. Her konuşmasında, TSK’nın hukuk içinde ve demokrasiye sadık kalacağını söyleyen Genelkurmay Başkanı, gerekirse her fedakarlığı da yapabilecek karakterde bir askerdir.
HASAN CEMAL'İN YORUMU BİR SONRAKİ SAYFADA
Hasan Cemal: Asker yıpranmak istemiyorsa bir karar almak zorunda (Milliyet)
Genelkurmay karargahından çıkan ‘ıslak’ imzalı rapor, bir gerçeği bir kez daha olanca açıklığıyla gözler önüne sermiş durumda:
Asker eğer daha fazla yıpranmak istemiyorsa değişmek zorunda!
Başka çaresi yok.
Asker askerliğini yapacak!
Bir başka deyişle:
Demokrasilerde olduğu gibi kendi asli göreviyle, yani ‘yurt savunması’yla ilgilenecek.
Siyasetle ilgilenmeyecek.
Politikaya karışmayacak.
Daha önemlisi:
Asker, savunma görevlerinin gereğini yaparken de, anayasal olarak seçimle gelen siyasi otoriteye, yani hükümete bağlı olduğunu unutmayacak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri, ama özellikle çok partili demokrasiye geçilmesinden bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri yukarıda kısaca özetlediğim çerçevenin içinde hareket etmedi.
Siyaset yaptı.
Darbe yaptı.
Post-modern darbe yaptı.
Darbe ve müdahale dönemlerinde yaptığı anayasal ve yasal düzenlemelerle kendi ‘kırmızı çizgileri’ni siyasal rejimin içine yerleştirdi. Böylece, sivil bürokrat yandaşları ile birlikte seçimle gelen hükümetleri gözetim altında tuttu.
Kısa deyişle:
Siyasal parti gibi davrandı.
Çünkü seçimle gelen iktidarlara inanmadı, sivilleri genellikle başıbozuk takımı olarak gördü.
Cengiz Çandar’la CNN Türk’te yaptığımız Tecrübe Konuşuyor programında geçen pazartesi akşamı eski dışişleri bakanlarından emekli Büyükelçi İlter Türkmen şöyle dedi:
“Bir bakarsanız, Genelkurmay Başkanlığı’nın Kıbrıs’la ilgili dairesinin, bizim Dışişleri’nin Kıbrıs dairesinden daha kalabalık olduğunu görürsünüz.”
İlginç bir tespittir bu.
Ama şaşırtıcı değildir.
Asker kendini öteden beri devlet içinde devlet gibi konumlandırmıştır ve devlet içinde devlet gibi hareket etmeyi benimsemiş, içselleştirmiştir.
Kendisini hep nihai kurtarıcı olarak gördüğü için de Kürt sorunuydu, Kıbrıs’tı, Ermeni meselesiydi, laiklik ve eğitimdi, üniversitelerdi, demokrasi ve hukuk çıtasıydı gibi bu ülkenin en temel konularını her zaman kendi tekeline almaya çalışmıştır.
Bu açılardan kendi koyduğu ‘kırmızı çizgiler’in aşılmasına kırmızı ışık yakmıştır.
Böylece asker, demin belirttiğim bazı temel meselelerde, çözümün değil çözümsüzlüğün, yani sorunun bir parçası haline geldi bu ülkede.
İşte ‘asker sorunu’ budur.
Bu sorun sadece anayasal ve yasal yapımızdan kaynaklanmıyor. Bu sorun aynı zamanda kendini ‘nihai kurtarıcı’ olarak gören köklü bir ‘zihniyet’ten güç alıyor.
İşte asıl bu otoriter zihniyetin varlığıdır, kendini halk oyunun üzerinde gören, seçim sandığından çıkana güvenmeyen... İşte bu zihniyetin varlığıdır, darbelerle müdahalelere yol açan... İşte bu zihniyetin varlığıdır, ‘andıç’larla insanların hayatıyla oynayabilen mahvedebilen... İşte bu zihniyetin varlığıdır, siyaseti kendinde hak gören...
Onun içindir ki:
Islak imza olayı şaşırtıcı değil.
Eğer bu ülkede demokrasi ve hukuk devletinin taşları yerli yerine oturacaksa, bu olay bir fırsattır.
Şimdi bu rapor neden sızdırıldı, nasıl sızdırıldı, niye bu zamanda sızdırıldı, hükümete tuzak mıydı, Erdoğan’la Başbuğ Paşa’nın arasını bozmak için bir komplo muydu, Fethullahçı tezgah mıydı gibi sorular sorulabilir.
Soruluyor da...
Ama işin özü bu değil.
İşin özünde, hükümeti devirme planı yatıyor.
Hey, farkında mısınız?..
Bu bir darbe hazırlığıdır.
Ahmet Altan dün soruyordu Taraf’taki başyazısında:
“Kimileri en çok belgelerin ortaya çıkmasının ‘zamanlamasıyla’ ilgililer. Doğrusu ya çok merak ediyorum, ordunun içindeki cuntaların ve darbe hazırlıklarının ortaya çıkmasının ‘en uygun’, ‘en doğru’ zamanı ne zamandır?”
Islak imza olayı aydınlanacak!
Başka çare yok.
Ve Türkiye ‘asker sorunu’nu çözmek zorunda, eğer bu ülkede demokrasi, hukuk devleti ve gerçek istikrar isteniyorsa...
Elinde silah olan bir siyasal partiye demokrasilerde yer yoktur.
Başa dönersek:
Asker de değişmek zorunda, eğer daha fazla yıpranmak istemiyorsa...
Ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde de, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne yakışan kurumsal bir değişikliğe, demokratik bir zihniyet değişimine taraftar olanların gitgide ağırlık kazandığını düşünmek istiyorum.
TAHA AKYOL'UN YORUMU BİR SONRAKİ SAYFADA
Kategori : POLİTİKA