Yazar bu kadar acıyı, hüznü, çileyi, kırıklığı ve kırgınlığı bir kitaba sığdırarak adeta okuyucunun da kalbini, zihnini sarsmak istiyor. Üç yüz sayfadan fazla olan bu romanında Yalsızuçanlar; hem kendi yaşamından kesitler sunuyor, hem de çok sevdiği Üstad’la tanışmasıı ve O’nun yaşamının sürgün ve hapislerde geçen oloğanüstülüğünü örneklerle anlatıyor bize.
Malatya’da başlar roman. Önce çocukluğunun cennetinde gezdirir bizi Cemil’le. Sonra aile bireyleriyle tanışırız. Dedeler, nineler; masallarıyla, Hz. Ali cenkleriyle, iyilikleriyle en zor zamanlarda sığınılacak limanlardır. Anne sabırlı ve sevgi doludur. Baba yardımsever ama eşini üzecek denli de çapkındır. Dayılar, teyzeler, ağbiler, kardeşler ve bunların kitap boyunca süren yaşam maceraları.
Neden yazdı
Yalsızuçanlar’ın bu kadar hikayeyi bize anlatmasının en önemli sebebi, kendi yaş lowa seo amını bunca etkilemiş zorluk ve sıkıntılardan ve bunların ruhunda açtığı yaralardan kurtulma çabası olabilir mi? Belki de Bediüzzaman Said-i Nursi’yle yaptığı bir hasbihale bizi şahit tutarak, O’nun dünyadan el etek çekerek kutsallaşan inzivasında yüzlerce kez zehirlenmesini, yalnızlığını, umutsuzluğa kapılır gibi olup yeniden tam bir teslimiyetle Allah’a sığınışını hem kendisi için hem bizim için dile getirerek ruhu sağaltmaya çalışıyor.
Kitap boyunca Cemil’in yaşamıyla Üstad’ın yaşamı paralel ve/ya iç içe geçmiş bir şekilde ele alınıyor. Said-i Nursi’nin de çocukluğuna, eğitimine, zekasına ve farklılığına, Ruslarla yaptığı savaşa, esaret yıllarına, sonra oradan kaçıp İstanbul’a firar etmesine de değinen yazar öncelikle Risale-i Nurlar’ı kaynak olarak kullanıyor. Bediüzzaman Said-i Nursi’nin hasbiliğini, azmini, mücadelesini, sabrını, müthiş tevazuunu, ehl-i dünyanın ve küffarın uşaklarının yaptığı eziyetlere davası için katlanışını Nur Talebeleri’nin ve başka kitapların tanıklığıyla kendi üslubuyla bize aktarıyor.
Said Nursî'nin mimlenmesi!
Nigar geride kalmıştır kalpte büyük bir aşk acısı bırakarak. Dayı kayıptır, hapistedir, baba vefat etmiştir, anne eşini kaybetmiş olmanın hüznüyle boynu büküktür. Üstad ikinci Said döneminin eşiğindedir: derin bir tefekkür ve kırgınlıkla/kırıklıkla. Meclis’te İslam üzere yaşanması gerektiğini belirten bir konuşma yapar ve Paşa tarafından mimlenir. Bundan sonrası takibat, hapis, sürgün ve zorunlu ikamettir. Milli Şef Dönemi’nde de eziyet ve işkenceler artarak devam eder. (Burada bir not düşmek gerek: Said-i Nursi ve Nur Hareketinin yaşadığı maceralar, gelgitler iyi bilinmeden Cumhuriyet ve sonrası İslami Mücadelenin anlaşılması eksik olacaktır.)
Lise döneminde tanıştığı Nurlu Mektuplar bu ‘güzel’ genç için bundan sonra daima en önemli eserler olacaktır. Döne döne okuyacak ve her seferinde farklı ve yeni ufuklara açılacaktır. Sadık Yalsızuçanlar’ın risaleleri ve Üstad’ı bu dinamik okuyuşu hem kendisi hem de bizim için yazılacak ve okunacak yeni ürünler de demek. Bu da hayır ve bereket demek.
Okuyan bu kitaptan acı bir lezzet alacaktır. Yalsızuçanlar’ın yaşamını ama özellikle onun gözünden Said-i Nursi’nin yaşamının bir müslümanı hayranlıkla ağlatacak kadar zorlu geçişini görecektir. Ayrıca Said-i Nursi’nin vasiyetinde neden kabrinin sadece birkaç talebesi tarafından bilinmesini istediğini öğrenecektir. Hangi Paşaların Üstad’a dost hangilerinin düşman olduğunu da Dem’den okuyabilirsiniz.
Derdine derman arayanlara ruh acıtıcı bir maceranın mahrem hikayesi… Said-i Nursi’yle ve eserleriyle sağlam bir bağ kurmak isteyenler için önemli bir fırsat. Dindar bir yazarın bir romanı nasıl kurabileceğine dair önemli ipuçlarını görmek isteyenlerin de okumasını önerebileceğimiz bir eser.
Velhasıl dem bu Dem’dir. (Mustafa Nezihi Pesen)
Kategori : MAGAZİN